FİLİSTİN
KİMLİK KÜLTÜR DİRENİŞ
Sümeyra ÇELİK
Peygamberler yurdu, zeytin ve limonun ülkesi, Hanzala’nın vatanı... Her nesilde daha da güçlenen direniş ruhunun merkezi… Anlatılara, şiirlere, ezgilere, dualara, kılıçlara konu olan, bir topraktan fazlasından bahsediyoruz Filistin deyince. İlk kıblemiz Mescid-i Aksa’nın mahalli olmasının yanında nice peygamberlerin risalet çağrısına ev sahipliği yapan bir yerden bahsediyoruz. Mukaddes, değerli, şerefli, kıymetli ve özel birçok hatıranın yaşandığı yerlerin yâdını diri tutmaktan bahsediyoruz. Filistin’den söz açınca; dinden, tarihten, kutsaldan, emanetten, şehadetten, dünden, bugünden ve yarından bahsediyoruz.
7 Ekim 2023’ten sonra Gazze’de yaşanan katliamlar, dünyaya Filistinli kimliğini tanıttı. Bu direniş; kimliklerini, kendilik bilincini kaybetmiş vicdan sahibi insanlara âdeta rehberlik etti. Gazze, dünyaya acılar, katliamlar, zulümler ve soykırımın arasından insanın hürriyeti adına, dünyada artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını gösterdi. Gazze’den yayılan direniş; hayata, ölüme, vicdana, hürriyete çağrı yaptı ve metaı, gücü, geçici olanı ve zalimi aşikâr hâle getirdi. Kimseye hiçbir bahane bırakmayan Gazze, insanlığı kurtaracak yegâne şeyin, değerlerin yaşam hakkını ölümüne savunmak olduğunu gösterdi. Dolayısıyla bu direnişin mimarı olan Filistinlilerin hayata ve olaylara bakış açısı ve kimliklerinin beslenme kaynaklarına eğilmek gündeme geldi. Bu yazının konusu; Filistin, Kudüs ve Gazze’de yaşananları anlamaya dair kimlik üzerinden bir pencere açmaktır. Mukaddesatını canıyla koruyan bu insanların değerlerden beslenen kimlik oluşumuna kısa bir göz gezdirmek amaçlanıyor.
Filistin’de sosyal yapı ve kimlik dediğimizde bazı tarihlere odaklanmamız gerekir. 48 vatandaşları diye tanımlanan İsrail yurttaşı Filistinliler, Batı Şeria ve Gazze’de yaşayan Filistinliler ve diasporada yaşayan Filistinliler diye de bir dağılımdan bahsetmeliyiz. Bu üç kısım farklı sosyal ve kültürel yapılara sahip, ancak üst kimlik olarak Filistinli olanlardır. Daha net bir ifadeyle hem Filistin’de hem de diasporada yaşayan Filistinlilerde yekpare bir Filistinli kimliğinden, değerlerinden, kültürel ve sosyal birliktelikten bahsetmek pek mümkün değildir. Üç grubun da ayrı, başka ve değişik dinamikleri vardır. Burada dikkat çekmek istediğimiz nokta işgal politikalarının bir sonucu olarak bütüncül bir toplumsal kimliğin oluşamıyor olmasıdır. İşgal altındaki Filistin topraklarının a, b ve c bölgelerine ayrılması söz konusudur ve her bölgede İsrail’in askerî, idari ve siyasi anlamda keyfi uygulamaları ve farklı işgal politikaları vardır. Ekonomik, siyasi, kültürel alanda farklılaşan bu işgal politikaları farklı kimlik ve direniş şekilleri meydana getirmiştir.
Günümüzde var olan Filistinli kimliği daha çok, 1948’de İsrail’in kurulmasının ardından binlerce Filistinliye uyguladığı baskı, zulüm, tahkir ve zorlama ile evlerinden çıkartarak sürgün ettiği “büyük felaket günü” olarak anılan Nekbe’den sonra şekillenmiş ve vatan, kutsal, değerler gibi toplumu bir arada, aynı gayeye doğru hareket ettiren Filistinli kimliği oluşmuştur. Hürriyet, vatan sevgisi, direniş, şehadet gibi insan hayatını temelden etkileyen olguların yaygınlaşmasını, kabul görmesini dahası savunulmasını sağlamıştır. Söz gelimi Nekbe (Büyük Felaket) gününde yaşananları bütün mahiyetiyle fark edemeyen ve sürgün edilen Filistinliler, daha sonra yaşanan zulümlere karşı mukavemet oluşturmakta güç bulmuş ve geri dönme ülküsü geliştirmişlerdir. Bugün neredeyse her Filistinlinin elinde bulunan anahtarların sembolize ettiği geri dönüş ideali, bir hayal olarak değil inanılan bir hedef, adım adım ilerlenen bir stratejiye Nekbe ile dönüşmüştür. Böylece dünyanın her yerindeki Filistinliler için anahtarlar, vatan sevgisiyle bütünleşmiştir. Nekbe ile kolektif hafızasını kaybeden Filistinliler için bir ev özlemi ve hasreti ile vatan toprağına dönecekleri günü beklemek, her nesilde direnişin daha da güçlenmesini sağlamıştır. Nekbe’nin böylesine bir vatansever Filistinli kimliği oluşturacağının tahmin edilemezliği ise aşikârdır.
Semboller kimlik oluşumunun önemli etkenleridir ve direnişi şekillendirme gücüne sahiptirler. Kefiye, karpuz, anahtar, Hanzala gibi birçok sembol ile büyüyen bu haklı dava, neşet ettiği coğrafyanın sınırlarını aşarak fizik dünyasına hapsedilen bilgi çağı insanına dahi metafizik bir alan açmıştır. Bu bahsi geçmeden, söz konusu sembollerin bir var olma mücadelesi olduğunu söylemek gerekir. Bayramlarda, düğünlerde, kutlamalarda ve özel günlerde etnik desen ve dokuma formundan oluşan tatriz işlemeli elbiseler, kültürü ve medeniyeti yaşatma gayesiyle direnişe katılır. Her şehrin deseninin ayrılığı, evli ve bekâr olma hâline göre değişiklik arz eden bu yöresel motif, âdeta kültürel ribat tutar. Kadınlar tatriz desenli elbiseleri erkekler kefiyeleri ile Filistinli kimliğini görünür kılar. Kıyafetlerin bile ribat tuttuğu bir yerde “kak”tan bahsetmeden olmaz. Bayram günlerinin özel tatlısı olan kak (hurmalı kurabiye) bir gelenek olarak her evde pişirilir. Geleneksel tatları yaşatma, koruma altına alma ve bayramlarda olanca acılara rağmen coşkulu kutlamaların vazgeçilmez tatlısı; var olma biçiminin yani direnişin bir parçası olarak görülür.
1967’de altı gün süren savaşta İsrail’in işgal ettiği toprakları üç kat genişletmesi, toplumsal kimliği besleyen bir unsur olarak silahlı direnişin yaygınlaşmasına sebep olmuştur. Vatan savunmasının halkın eliyle silahlı mücadeleye dönüşmesi bölgede Filistinli kimliğini perçinlemiştir. 1980’li yıllara gelindiğinde Filistinliler üzerine uygulanan asimilasyon, şiddet, sosyal, ekonomik ve kültürel baskılar sonucu işgal gerçeği daha da katlanılamaz hâl almış ve 1987’de birinci intifada başlamıştır. 1993’e kadar süren intifadada hafızalara kazınan sapanlarla tankları taşlayan çocuklar, Filistinli kimliğine aksiyonel bir tavır olarak eklenir. İntifadalar eylem bazında vatan savunması ve işgale karşı her türlü alanda harekete geçmeyi salık veren bir tavır içerir. Böylece sokaklara taşan savunma hattı, işgalin daha derinden hissedilmesini ve dünya kamuoyunda daha görünür hâle gelmesini sağlar. Uluslararası arenada Filistinli kimliği ülkesini taşlarla savunan haklı bir mücadele statüsü kazanır. İnsanlık vicdanına seslerini duyurabilmiş olmanın motivasyonu, devam eden süreçte Filistinli kimliğini koruma refleksi doğurur.
Dönemin başbakan adayının baskın yaparak Mescid-i Aksa’ya girmesi; 2000 yılında Aksa İntifadası diye bilinen ikinci intifadayı başlatmış, beş yıl süren intifada halka, askerî ve siyasi yöneticilere uygulanan baskılar; toplumsal birlikteliği Mescid-i Aksa’ya yöneltmiştir. Her türlü dünya görüşüne sahip Filistinliler için Mescid-i Aksa’nın mukaddesatının korunması ortak kimlik noktasında ikinci intifada ile buluşur. Direniş, motivasyonunu Mescid-i Aksa’dan alır. Duygusal, ulusal, dinî ve siyasi direnişlerin motivasyon kaynağı Mescid-i Aksa’nın manevi konumudur. Kudüs’ü ziyaret edenlerin Filistinlilerden sıklıkla duyacağı “Allah bizi Mescid-i Aksa’yı koruyan safların en önüne yerleştirdi. Bundan ancak şeref duyabiliriz.” cümlesidir. Böyle güçlü bir aidiyetle bağlı oldukları toprakları şehadetle taçlandırıp savunmaları, direnişin kırılamayacağının açık göstergesi olarak okunabilir.
Filistin’e yönelik Yahudi göçünün sosyal alanda öteki olgusunu ortaya çıkarması Filistinli kimliğinin inşasını hızlandıran bir etmendir. Vatanı işgal eden ve yerel halkı sürgün eden, katliamlar yapan bir düşman somut olarak ortadadır. Bu somutluk öteki algısını pekiştirmiş ve ötekine karşı toplumu şekillendiren olguların gücünü hatırlatmıştır.
İkinci intifada sonrasında yapımına başlanan ve yaklaşık 800 km olması hedeflenen Ayrım Duvarı’nın (Utanç Duvarı’nın) Filistin’i labirent gibi bölmesi, ortak merkezli toplumsal kimlik oluşmasını engelleyen unsurlardandır. İnsan çabasıyla aşılması imkânsız olan bu duvar; mahalleleri, tarlaları, sokakları, okulları, aileleri ve şehirleri birbirinden ayırır yapıdadır. Dolayısıyla kişiler arası temasın gerçekleşmesini güçleştirdiğinden sosyal hayatı düzenleyen etmenlerin aynılaşması zorlaşır. Özellikle eğitim hayatını sekteye uğratan Ayrım Duvarı, öğrencileri okul hayatından koparır ve devamsızlık sorununa kapı açar. 1995’e kadar eğitim alanında kısmen söz sahibi olan Filistin idaresinin Batı Şeria ve Gazze’de işgalin eğitim politikası karşısında etkili bir tutunma gerçekleştirememesi de kimlik inşasını yaralar. Resmî dilin İbranice, ikincil olarak İngilizce, sonrasında Rusça ve ancak sonuncusunun Arapça olduğu bir yerde dilin yol açtığı kimlik erozyonu ise bambaşka bir konudur. Zorunlu eğitimin süresinin ve okul türlerinin Kudüs’te farklı, Batı Şeria’da farklı olması ve UNRWA’ya (Birleşmiş Milletler Yakın Doğu’daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı) bağlı mülteci okulları da problemin diğer bir yönüdür.
İşgal topraklarında her yetkinliğe aynı iş imkânı sunulmaz. İsrail’e ait üniversitelerden mezun olanlar ilk olarak işe alınma ayrıcalığına sahiptir. İkinci sırayı İsrail üniversiteleri mezunu Filistinliler alırken son sıraya Filistin üniversitelerinden mezun olanlar kalır. Dolayısıyla öncelikle İsrail üniversiteleri tercih edilir. Aynı zamanda daha uygun harçlara sahip olan bu üniversiteler Filistinli kimliğini deforme etmenin bir başka operasyonel boyutu olarak karşımıza çıkar. Mezkûr durum, Gazze’de %98 olan okuyan oranının Kudüs’te olmayışı sonucunu doğurur.
İsrail’in uluslararası arenada Filistinli varlığının yok sayılması adına yürüttüğü çalışmaların da olumsuz anlamda kimlik oluşumunu etkilediğini hatırlatmak gerekir. Tarihsel mirasın yok sayılması, kültürel faaliyetlerin kısıtlanması veya engellenmesi, yerleşimci politikaları, toprakların işgali, örgütlenme ve ifade özgürlüklerinin baskılara maruz kalmasını Filistinli kimliğinin oluşmasındaki diğer olumsuz etmenler arasında sayabiliriz.
Filistinlilerin seyahat özgürlüğünden mahrum kalmaları veya çalışma haklarının keyfîliğine dair çarpıcı bir örnek olarak şunu gösterelim: Söz gelimi, İsrail yurttaşı olmayan bir Müslüman hekim; Yahudi hastanesinde çalıştığı hâlde İsrail Sağlık Bakanlığı personeli sayılmadığı gibi özlük haklarından da faydalanamaz. Askerî baskı, korku ve işgalin kimlik üzerinde etkisini anlatan diğer bir örnek ise şöyledir: Kudüs’te yaşayan ve kimlik kartı olan bir Müslüman, Mescid-i Aksa’ya girişte İsrail askerlerine bu kimliği ibraz etme zorunluluğuna maruz kalır. Kimliği kapıda alınan Filistinliye giriş fişi gibi bir kâğıt verilir. Çıkışta bu kâğıdı teslim edip kimliğini alması gerekecektir. Ancak kimliğin iadesi çoğunlukla gülünç bahanelerle sekteye uğrar. Kudüs’te yaşayan bir Müslümanın kimlik kartının olmaması duvarın ardına yani Kudüs’ün dışına çıkarılma (atılma) tehlikesi barındırır. Kudüs’ü Müslümansızlaştırma politikasına hizmet eden bu proje sistematik ve keyfî olarak uygulanır.
Filistin kimliği bahsinde trajik durumlardan biri de kendi topraklarında mülteci konumuna düşürülmüş olmalarıdır. Bu da Filistinli aidiyetini ve kimliğini olumlu ve olumsuz manada etkiler. Batı Şeria ve Gazze’de yüz binlerce Filistinli on yıllardır mülteci olarak yaşar. Diğer taraftan kamp yaşamının zorlukları ve atmosferi, liderlik ruhuna sahip bireylerin var olmasını sağlamıştır. Filistin davasının askerî, siyasi, dinî ve kültürel hayatta öncü isimlerinin çoğu bu kamplarda yetişmiştir. Mülteci kampları; baskı altına alınan kimliği korumaya, değerleri yaşatmaya dair savunma mekanizmaları geliştirmek adına elverişli ortamlar içerir. Bu bahse örnek olarak direnişin büyük sembollerinden Hanzala’nın çizeri Naci el- Ali’yi gösterebiliriz. Mülteci kampında duvarlara çizdiği karikatürleri Gassan Kenefani’nin tesadüfen fark etmesi ve elinden tutmasıyla 40 bin çizgi çalışmasıyla Filistin davasının kültürel dünyadaki sesi olmuştur. Edebiyat sahasında direnişin güçlü kalemlerinden Kenefani de Filistinli kimliğini yaşatan tasvirler ve güçlü eleştirel bakış açısıyla bu meyanda anılır.
Bu yazının hacmi Filistin davasına dâhil olan kimlik, kültür ve direnişe dair her şeyi anlatmaya muktedir değildir. Ancak Filistin davasında her yerin ribat mahalli, her şeyin murabıt olduğunu hatırlatmak ister. Var olma mücadelesinin arka sayfalarını, derkenarlarını gösterir. Satırlar, taşlar, dualar ve ezgilerden oluşan ve köklere işaret eden direniş ruhu, ait olduğu topraklarda Filistinli kimliğini yaşatmak için onurlu mücadelesine devam ediyor.